NEVRUZUN MAHİYETİ
Farsça’da “Yeni Gün” anlamı taşıyan nevruz, Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar uzanan coğrafî sahada yaşatılmakta olan bütün insan topluluklarının büyük bir coşku ile kutladıkları bir bahar bayramıdır. Bunun yanında Özbek, Kazak, Uygur, Türkmen, Kırgız, Tatar, Azeri, Çuvaş ve Yakut Türkleri arasında Ergenekon’dan çıkış günü olarak da idrak edilmektedir. On iki hayvanlı eski Türk takviminde yılbaşının 21 Mart’a tekabül ettiğini de biliyoruz.
Nevruzun ilk defa hangi millet veya topluluk tarafından kutlandığı, hangi şahıs, olay veya sebepten kaynaklanıp bir bayram olarak kabul edildiği hakkında yazılı ve sözlü kaynaklarda bir çok rivayet, efsane ve inanış bulunmaktadır. Nevruz hakkındaki bu inanış, efsane ve rivayetleri şöyle sıralayabiliriz:
1-Hz. Ali’nin doğduğu gündür.
2-Hz. Ali ile Fatımatü’z - Zehrâ’nın evlendikleri gündür.
3-Hz. Ali’nin Peygamber tarafından halife ilan edilmesi Nevruz gününe rastlamaktadır.
4-Hz. Ali’nin hilâfete çıktığı gündür.
5-Hz. Muhammed’in peygamberlik hil’atını giydiği gündür.
6-Hz. Ali tarafından dargın olanların barışması için ilan edilen bayramdır.
7-Hz. Ali’nin, doğum gününde Nevruz adlı öksüz bir çocuğun kutlama gününde kırmızıya boyanmış bir yumurtadan dolayı günümüze kadar kullanılagelmiştir.
8-Türklerde bahar bayramıdır. Ayrıca Türklerin Ergenekon’dan çıktıkları gündür. Beş bin yıldan beri Doğu dünyasında bilinir. Orta Asya Türklüğü’nün bayramıdır.
9-Kış mevsiminin sona erip, baharın başlamasıyla birlikte Türklerin kışlaklardan yaylaklara göç etmeğe başladığı gündür.
10-Yılbaşı sı Mart olan bir malî yılı kullanılmasına, maaşların, mevâcibin, vazifelerin Muharrem’den başlamayıp Mart’tan itibaren olunmasına Defterdâr Atıf Efendi’nin (öl.1742) gösterdiği lüzum üzerine Hicri 1152’den itibaren başlamıştır.
11-Güneşin Balık burcundan Koç (Hamel) burcuna girdiği gündür.
12- İlkbaharın başlangıcı olup, esasen Mart ayının 22’sine tesadüf eden yeni yıl bayramıdır.
13-Kışın bitip, ilkbaharın gelişi, toprağın ve bazı canlıların uyanışıdır.
14-Nevruz, eski İran takvimine göre yılbaşıdır.
15-Asıl manası yeni gün. Eski İran takviminde ve Takvim-i Celâlî’de sene başı ve yılın bahar müjdecisi olan gün ki, Mart-ı Rûmî’nin dokuzuna tesadüf eder.
16-Yeni gün, senenin ilk bayramı, Mart ayının ilk günüdür ki, İranlıların millî bayramıdır ve Nevrûz-ı Sultânî ile aynı güne tekabül eder.
17-İran padişahlarından Cemşid’in bir dünya gezisinden sonra her yerden çok beğendiği Azerbaycan’da, 21 Mart’ta bir taht kurdurup oturduğu ve tahtın üzerindeki mücevherlere güneş vurdukça ışınlarının bütün o çevreyi kapladığı gündür. Bu ışınların verdiği neşe yüzünden her yıl, o gün şenlik yapmak bir gelenek haline gelmiştir.
18-Harezm hükümdarı Sultan Melikşah’ın icadıdır.
19-Yılbaşı günü, aslında yeni gün; Arapça eserlerde çok defa noyruz şeklinde rastlanır. İran Şemsî senesinin birinci günü olup, Müslümanların Kamerî yılında gösterilmiş değildir. Ahamenîdler zamanında resmi sene güneş koç burcu mıntıkasına girdiği zaman, nevruz ile başlamakta idi; fakat, halk arasında daha yaygın ve daha eski bir âdete göre, güneşin yaz inkılabı nevruz sayılmış olmalıdır. Bu zaman, hasat zamanına rastlamakta ve bu münasebet ile halk şenlikler yapmakta idi.
20-Eski insanların ilkin mevsimlere bağlı olan toplantıları, daha sonra Nevruz merasimi çevresinde toplanmıştır. Araştırmacılar, Nevruz merasimi ve onun tarihi hakkında çeşitli yıllarda farlı görüşler ileri sürmüşler, bazıları onu Zerdüştlükle, bazıları İslam’la bağdaştırmışlardır. 1913 yılında T. Bayramali Beyov, Nevruz’u ateşperestliğin kaynağı olan Zerdüştlüğe bağlamış, A.O. Makovelski ise Zerdüştlerin sadaka ve kurban vermek yerine mahsul bolluğu için şarkı söylemeyi vacip saydıklarını belirtmiştir. Yine Abdullah Şaik, hatıralarında Nevruz’da yapılan merasimlerin ateşperestlerin âdetleri ile alakalı olduğunu belirtmiştir.
21- Nevruz, kütlevî halk bayramıdır.
22-Sultan Nevruz adlı birisinden kalmıştır. Bu Sultan, yoksulları koruduğu için halk da bu günü, onun hatırasına doğum günü olarak kutlamıştır.
23-Büyük eski doğu milletlerinin kabul ettikleri yılbaşı. Yılbaşının ilk günüdür.
24-Yıldızlar küme halinde iken ayrılıp kendi yörüngelerinde bu günde dönmeye başlamıştır.
25-Allah’ın dünyayı yarattığı gündür.
26-Allah Hz. Adem’i Nevruz günü yaratmıştır.
27-Hz. Adem ile Havva’nın cennetten kovulduktan sonra yeryüzünde uzun bir ayrılığın sonunda Arafat’ta Nevruz günü buluşmuşlardır.
28-Yunus peygamberin balığın karnından çıktığı gündür.
29-Hz. Nuh’un tufandan sonra karaya çıktığı gündür.
30-Hz. Yusuf, bu günde kuyudan kurtulmuştur.
31-Hz. Musa Kızıldeniz’i Nevruz günü geçmiştir.
32-Tahtacı Türkmenlerinde ölülerin yedirilip içirildiği gündür.
33-Sultan Nevruz, 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece, belli olmayan bir saatte gökte, ayaklarındaki hal halları cıngılda tarak, önünde gergefini işleyerek batıdan doğuya göç eden güzel bir kızdır.
34-Nevruz, kuş donuna giren ve ayaklarındaki hal halı şıngırdatarak uçan bir ermiştir.
Nevruzun mahiyeti ile ilgili olarak yukarıda belirtilen birçok sebep bulunmaktadır. Bu sebeplerin hangisinin gerçek olduğu şu anda kesin olarak bilinememekle birlikte Nevruzun doğuşuna vesile olan sebeplerden zaman bakımından en eskisinin dünyanın yaratıldığı gün olduğu inanışı görülmektedir.
Tespit edilen en eski yazılı kaynaklara göre de Nevruzun mahiyeti konusundaki görüşler iki grupta toplanmaktadır. Birincisi, Nevruz, çok eski zamanlardan beri Türklerin bir bayramıdır ve Türkler vasıtasıyla bütün Asya’ya ve Avrupa’ya (Avrasya’ya) yayılmıştır. İkincisi, İran kaynaklıdır ve eski İran efsaneleriyle bağlantılıdır.
Çin kaynaklarında Hunların daha M.Ö. yüzlerce yıl önceleri, 21 Mart tarihinde hazır yemeklerle kıra çıktıkları, bahar şenlikleri yaptıkları bilinmektedir. Aynı gelenekler Hunlar’dan sonra Uygurlarda da görülmüş ve bu güne kadar uzanmıştır.
Nevruz’u İran geleneğine bağlayan Firdevsi’nin Şehnâmesi de dahil olmak üzere ilk defa derli toplu Nevruz hakkındaki bilgileri XI. yy. kaynaklarında geçmektedir. Nizamü’l Mülk, XI. yy.da Siyasetnamesi’nde Nevruz’dan söz eder. Yine XI. yy.da Kaşgarlı Mahmut da Divân-ı Lügati-t Türk’te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder.
Yukarıda rivayet edilen dinî/İslâmî olayların Nevruz’da olduğuna dair Kur’an ve Sünnette hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Gerek Şia gerekse Alevî ve Bektaşilerin Nevruz ve Hz. Ali hakkındaki inanışların büyük bir kısmı İran kaynaklıdır. İranlıların Cemşid için ileri sürdükleri hemen birçok rivayet, bunlarda Hz. Ali için söylenmektedir.
Hz. Ali’nin doğumu, evlenmesi, halife ilan edilmesi gibi Alevî-Bektaşilerce büyük önem taşıyan bu olayların aynı döneme rastlaması Bektaşilerin bu dönemi kutsal saymalarına sebep olmuştur. Ana tema doğumun, dirilişin simgesidir. Nevruz aynı zamanda bu topluluklarda “Ölmeden evvel ölmeyi” simgelemektedir. İnsanların ölmeden evvel ölebileceği ve öldükten sonra da dirileceği konusundaki yaklaşımları Nevruz yoluyla anlatılmıştır. Yine Alevî-Bektaşi inanışlarında Nevruz, güneşin balık burcundan çıkıp koç burcuna girmesiyle başlar. Bu, kışla yazın ara kesitini oluşturur. Bir yılda iki kez, gece ve gündüzün uzunlukları birbirine eşittir. Bunlardan biri koç burcunun girişinde, diğeri ise terazi burcunun girişindedir. Biri ilkbaharın başlangıcı, diğeri ise sonbaharın başlangıcıdır. Nevruzla tüm doğa yeniden dirilir. Böylece Nevruz, “Ölümden sonra dirilmeyi” (Basu ba’del mevti) simgelemektedir. Sonbahara geçişte gece ile gündüzün eşitlendiği dönem ise “Ölümden evvel dirilmeyi” (Basu kablel mevt’i) simgelemektedir. Bu da terazi burcuna denk düşer. Yine gece ve gündüz bir olur. Yine Bektaşilerce 21 Martta, Nevruz’da, nübüvvetle velayet birbirine eşit olur. Nevruz, “Muhammed Ali’nin birliğini” vurgulamaktadır. Bu nedenle Nevruz için, “Kırlar meclisine girdi, Kırklar Bayramı oldu” denilmektedir. Bektaşilerce Kırklar Bayramı olarak kutlanılan Nevruz, doğanın canlanışı, ölümden dirilmeye geçiş, can bulma, kötülüklerin iyiliği çevrilmesi, Muhammed Ali’nin birliği, kırklara katılma, tevhid gibi anlamları vurgulamakta ve birliğe, kardeşliğe, iyiliğe çağrı olarak kutlanmaktadır.
Sonuç olarak Nevruz, ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan menşei bağlantısı olmayan, İslamiyet’ten çok öncelere giden bir gelenektir. Nevruz, insana hayat veren dört unsurun (su, ateş, hava ve toprak) ısınması, uyanması ve canlanması ile ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Eski Türkler, tabiatın uyanmasına mutluluk işareti olarak bakmış, onu kutlamışlardır. Bu kutlamayla ilgili olarak ortaya çıkan inanç ve âdetler halk geleneğine dönüşmüş, “Yeni-gün” anlamına gelen “Nevruz” kelimesiyle karşılanmış ve zamanla milli bir bayram hüviyeti kazanmıştır. Türkler Nevruz’a İslam’ın kabulünden sonra da sıcak bakmıştır. İslamî dönemde her bir Türk topluluğu kendi yaşadığı döneme veya yaşadığı coğrafyaya göre kültürüne, geleneklerine, inanışlarına girmiş olan bir takım unsurlarla bunu zenginleştirip bütünleştirerek devam ettirmiştir. Günümüzde nevruz Anadolu’da ve diğer bütün Türk topluluklarında, dün olduğu gibi bugün de, canlı bir şekilde kutlanmaktadır.