Geleneksel Türk el sanatlarının tarihi çok eski devirlere, Ortaasya' ya kadar uzanır. Yapılan el sanatları ürünlerinde yaşam biçimi olan göçebe hayatin özellikleri, tarihî kalıntılardan da anlaşılmaktadır. İşlemeler ve motifler o dönemde çadır, hali, kilim, eyer takımları, elbiseler vb. uygulanmıştır. 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya gelen Türkler bu zengin sanat ve uygarlık kültürlerini de beraberinde getirmişlerdir. Isparta bölgesine yerleşen Türk boyları burada karşılaştıkları örnekleri ve yöntemleri kendi anlayışlarıyla bağdaştırmışlardır. Ortaasya' nın göçebe kültür işlemeciliğini ve sanatlarını burada geliştirerek sürdürmüşlerdir.
Önceleri Isparta'da dikiciler, mesciler, pabuçcular, yemeniciler, çizmeciler, çarıkcılar, semerciler, mumcular, yağcılar, sabuncular, urgancılar, kendirciler, cezveciler, bakırcılar, kavafcılar, demirciler, çilingirciler, oymacılar, marangozlar, bıçakcılar, hasırcılar, nalbantlar, saraçlar, keçeciler vb. gibi sanat kollarının olduğu bilinmektedir. Ancak bu sanatların çoğu kaybolmuş, günümüzde azalarak devam eden dericilik, ayakkabıcılık, marangozluk, demircilik, bıçakçılık, bakırcılik, kalaycılık, sobacılık son temsilcilerinin elinde yürütülmektedir. Bu sanat kollarını devam ettirecek çırakların olmayışı da kaybolmayı hızlandıran ayrı bir faktördür. Bu sanatların her birinin önceleri arastaları, sokakları, pazarları varken günümüzde yalnızca ayakkabıcıların ve tuhafiyecilerin siteleri bulunmaktadır. Bugün devam etmekte olan marangozluğa rağmen eski ahşap süsleme sanatları, oyma ve nakışçılık da kaybolan diğer sanat kollarıdır. El sanatlarından yün ve kıldan imal edilen çuval, heybe, aba, çadır, kilim ve çulha gibi dokumalar zamanın gelişen ihtiyaçlarına ayak uyduramayarak ortadan çekilmeye başlamışlardır.
Günümüzde, azalarak devam eden geleneksel el sanatlarından halıcılık, kilimcilik, oya ve nakış işlemeleri yörede yaygındır. Kullanmak için yapılmasının yanı sıra çeyize koymak ve gelir elde etmek için yapılan bu el dokumaları daha çok tarla ve bahçe işlerinin azaldığı kış döneminde yapılırlar. Dericilik, keçecilik, saraçlık, semercilik ve nalbantlık gibi el sanatlarının günümüzde artık sadece Yalvaç ilçesinde, bıçakçılığın ise yalnızca İl merkezi ile Uluborlu ilçesinde yapıldığı görülmektedir.
HALICILIK:
Isparta halıcılığı eski bir tarihe sahiptir. 12. yüzyıldan itibaren çok önemli Türkmen nüfusunu barındıran Isparta ve çevresinde, meşhur Türkmen halılarını dokuyarak, komşu ülkelere ihraç edebilen eski bir ticari dokuma geleneği bulunmaktadır.
19. yüzyıl sonuna kadar Isparta ve çevresinde yaşayan Türkmenler ve Hamitoğulları, Melli, Sarıkaralı, Sarıkeçili, Karakoyunlu gibi aşiretlerle sürdürülen mahalli ve geleneksel Isparta halıcılığı yüzyılın sonundan itibaren, İzmir’den başlayarak Manisa, Kula, Uşak ve Isparta’da en ücra köylere kadar nüfus eden Şark Halı kumpanyası siparişleri ile Avrupa’dan gelen modeller ve bunlara uygun renklerle geleneksel dokuma tarzında büyük bir kültür değişimine uğramıştır.
Isparta halı dokumacılığı, ilk defa 1891 yılında Babanzade Mustafa Zihni Paşa zamanında teşkilatlanarak köylere kadar yayıldığı görülmektedir. Ancak bu çalışma uzun ömürlü olmamıştır. Daha sonra Etirelizade Mehmet Efendi, doktor Bodasaki ve tarihçi Böcüzade Süleyman Sami, Cumhuriyet öncesi Isparta halıcılığını geliştiren ve bölgeye yerleştiren kişilerdir. Bu kişiler, Isparta’da sürgün bulunan Hacik Usta ile İzmir’de bulunan Isparta’lı Agapoğlu ve mahdumlarıyla ilişki kurarak, Isparta’da Şark Halı kumpanyasını kurmuştur. 1890’lı yıllardan 1930’lara kadar bölgede Şark Halı Kumpanyasının organizasyonu ile üreticilere yün ipi, boya ve desen verilerek, en ücra köylere kadar halıcılık götürülmüştür. Bu dönemde üretilen halıların desenleri ticari albeniye göre Uşak, Hereke, İran halılarından uyarlanmıştır. Üretilen halı desenlerine dokuyan kimseler halının desen kompozisyonlarına göre bir takım isimler vermişlerdir. Bunlar: Kandahar, Üzümlü, Saatli, Hançerli, Bademli, Şimşekli, Ağaçlı, Beşir, Elvan, Goblen, Goncalı, Çelenkli gibi isimlerdir.
Halıcılığın yaygınlaşmasıyla köylerde, evlerde, ıstar denilen halı tezgahları yapılarak kurulmuştur. Istar iki yassı tahtanın bir üst, bir alt tarafına takılan "top" denilen yuvarlak ağaçlarla yapılır. Genel olarak halı tezgahları iki cinse ayrılır:
(1) Sarma Sabit Tezgahlar:
Leventlerin eksen uçları girecek şekilde iki uçları delik olan iki yan tahtası ve alt top, üst top tabir edilen iki adet leventin montaj edilmiş diğer cihazlarının takılmiş halıne "takım tezgahi" denir. Çözgü toplar üzerine sarıldığı için ve halı dokunacak yere payandalarla çakılıp tespit edildiğinden dolayı "Sarma Sabit Tezgah" adı verilir.
(2) Portatif Seyyar, Düz Tezgahlar :
Bir yere çakılmayıp üzerinde çözgü ile istenildiği yere gezdirilebildiğinden adına "seyyar tezgah" denilmiştir. Sanayide çeşitli tiplerde profil ve saç demirlerden de yapılmaktadır. Halı ipinin geleneksel metotlarla elde edildiği Şarkikaraağaç, Yenişarbademli, Aksu, Eğirdir ve Sütçüler'de yaşayan Yörük ve Türkmenler ilkbahar Mayıs ayında ve sonbahar Eylül ayında koyun yünlerini kırkıp yıkarlar. Yünler kurutulduktan sonra "yay" denilen aletle didiklenerek atılır. Ondan sonra kirmende eğrilir. Eğirme işini erkekler de yapar. Kirmende eğrilen ip "gelep" denilen yumak haline getirilir. Daha sonra suni ve kök boyalarla boyanır.
Başka bir ip elde etme şekli de Kırkılan yün ya da pamuk "çark" denilen alette önce eğrilir. Bunun için pamuk ince çöplerle tüp biçimine getirilir ya da yün ise kollara takılan burma biçimine getirilir. 15-20 cm. eninde yarim metre kadar genişlikte 6-7 tane ince tahtanın ortaları delinir. Sonra bir düzen içinde başka bir ağaca takılırlar. Ayrıştırılarak bir davul biçimine getirilip iplerle gerdirilir. Çevrilecek biçimde kolu da takıldıktan sonra iği de takılır, sonra ip eğirme işine geçilir. Buna "çark" denilir. Çarkta eğrilen ip iğ üzerinde yumak şeklinde olduğundan "ilgidir" denilen 50 cm. kadar iki ucu oyuk bir ağaç üzerine aktarılır. Açıldığında bir daire oluşturacak olan ipler artık çile olmuştur. Çileler haşıllanır. "Haşıl" undan karılan bir maddedir. Çileler haşıl içine yatırılır. Böylece ipler, özleşmiş olur, sağlamlaşır, sonra kurumaya bırakılır. Ardından da "keceve" denilen basit aygıt ile "kargı"lardan hazırlanan toplulara takılır. Kirmende dokuma ipinin yanı sıra çuvalların, heybelerin, çadırların, çorapların, eşek ve develerin yularları ile kolonları bu aletle eğrilir. Eskiden dokuma ve diğer iplerin boyaması kök boyaları ile yapılırken, günümüzde suni boyamacılık yaygınlaşmıştır. Bunların hiçbirisini yapmayanlar iplik satış mağazalarından istedikleri hali ipini alırlar.
Çözgü dokunacak halının boyuna göre tespit edilir. Halı tezgahının alt ve üst tahtaları arasında hali boyunca birbirine paralel olarak çaprazlama gerilmiş ipliklere "çözgü" denilir. Çözgü hali boyundan 120 cm. uzun tutulur. Yerdeki kalas ya da beton zemindeki deliklere dikine doksan derece boru demirleri geçirilir. Çözgü ipinin bir ucu demirin alt ucuna bağlanır. Yeterli mesafedeki diğer boru demire doğru iplik götürülür. Dönüşte çapraz olacak şekilde geri getirilir. İlk demire dolanıp tekrar geri götürülür. Böylece yeterli tel sağlanınca çözgü bitmiştir. Her iki ucuna çiti zincir örgüsü yapılır. Çaprazın bozulmaması için iplik geçirilerek bağlanır ve boru demirlerinden çıkarılıp bükülür, çözgü tamamlanmıştır. Tellerin aynı gerginlikte olmasına dikkat edilir.
Hali dokunurken çözgü ipliklerinin her çift teline belirli biçimde bağlanan ve yan yana gelerek sıralar oluşturan yün ipliğe "ilme" denilir. İki tip düğüm tarzı vardır. Tek bağlama; İran veya Sine düğümü, Çift bağlama; Türk veya Gördes düğümü. İlme sıraları arasına ve halının enine paralel olarak geçirilen çözgü ile beraber halının zemin dokumasını oluşturan yün veya pamuk ipliğe "atkı" denilir. Düğüm uçlarının belli uzunluklarda kesilmesi "hav" olarak adlandırılırken halının iki veya dört kenarını çevreleyen desenli veya düz kısıma "bordür" denilmektedir. Bordürle çevrelenen orta kısma ise "orta" veya "zemin" denilir. Halının eni yönünde başlangıç ve bitim uçlarında ve saçakların dibinde çözgü ve atkı ipliklerinden oluşan zincir şeklinde olan dokuya "çiti" denir. Başlangıç ve bitim kısımlarında yapılan düz dokumaya "hali kilimi" denir. Hali bittikten sonra ilmeli kısmı korumak üzere halının iki başında 5-8 cm. genişliğinde desenli veya düz olarak dokunan kilim örgüsüne "toprakçalık" adı verilir.
İmalâttan dokunup gelen halıya "ham hali" denir. Ham halılar yıkanmak üzere yıkamahaneye getirilir. Uygun bir beton zemine sırtı yukarı gelecek şekilde serilir. Alevli pürüz lambası ve alev ütüsü yardımı ile pürüzler yakılır. Bir "gelberi" ile yanıklar kazınır. Hortumlar ile üzerine su tutulur. Alt ve üstüne uygun temizlik maddesi deterjan verilir. Gelberi ile geri götürülür, sonra kazınır ve yeniden bol su verilir. Üzerindeki temizlik maddesi arındırılıncaya kadar su tutulur. Bundan sonra kuruması için dışarı serilir. İlmeği yün olan halılar kırpımhaneye sevk edilir. Heleronik bıçaklı büyük kirpim makinelerinden geçer. Hav tepesi kadife intizamında kesilir ve mamül hali olmuştur. Yıkanan hali şayet ipek hali ise sırt yani pürüz lambası ile hafif ütülenir. İlaç yıkama işi bittikten sonra hali önden ve arkadan buharlı ütülerle ütülenir. Hav bir tarafa yattığından ön taraftan bakılınca renkler koyu geri taraftan bakılınca renkler açık görülür. Halk dilinde bu halıya "yanardöner" denilir.
Isparta halılarına boyutlarına göre geleneksel adlar verilir. (40x130) Paspas, (75x130) Seccade, (100x200) Divan, (120x210) Seccade, (80x300) Yolluk, (150x260) Kelle, (200x300) Taban, (250x350) Büyük Taban olarak adlandırılır. Parantez içindeki boyutların birimi cm. olup, birinci rakam eni, ikinci rakam boyu vermektedir.
Isparta halılarında Gülistan, Serpme, Kompozisyon, Osmanlı, Goblen, Çin, Üzümlü, Dönümlü, Köşe göbek gibi desenler kullanılmaktadır.
Isparta’da el halılarını dokuyan üretici kişiler, özellikle il merkezinde bulunan Halı Sarayına Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri gelerek, ürettikleri halıları pazarlama imkanı bulabilmektedirler.
Yörede, küçük tezgahlarda dokunan minyatür el halıları da bulunmaktadır. Yarısı bitirilmiş şekilde dokunan bu halılar, halı tezgahı olan küçük ıstarlara yerleştirilerek, hediye mahiyetinde bazı halı satış mağazalarında satılmaktadır.
KİLİM (DÜZ) DOKUMACILIK:
Kilimciliğin Isparta'da en yaygın olduğu yerler yörük köyleridir. Bununla birlikte Türkmen köylerinde de kilim dokumalarına rastlanır. Kilim dokunan bu yörelerde heybe, çanta ve çuvallar da dokunduğu görülür. Ancak modern kullanım örtülerin yaygınlaşması ve kilim dokuyacak gençlerin bu işe rağbet ve emek çekmemesi gibi sebeplerden kilim dokuması giderek azalmaktadır. Kilim dokunan yörelerde, dokumayı daha çok otuz yaşın üzerindeki kadınlar yapmaktadır.
Dokunacak kilimin ipi yün ise aynı yukarıda hali ipinin elde edilmesindeki işlemler yapılır. Kıldan dokunan kilimlerin ipi ilkbaharda Kırkılan keçilerin kilinin "tarak" denilen 25x60 cm. civarında bir tahtanın ucuna geçirilen, ucu sivri ince saç demirlerinde taraklanır, ayrışması yapılır. Yıkandıktan sonra yapılan bu işlemin arkasından keçi kili kirmende eğrilip bükülmesi için kolda "burma" haline getirilir. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak ya da çeyiz olarak değişik boyutta ve değişik kullanım amaçlı düz dokumalar üretilir.
Dokumalar dik, duvara dayalı şekilde kurulmuş, ıstar denilen tezgahlarda dokunur. Çözgünün hazırlanmasından sonra dardağan veya gürgen ağacından yapılan ahşap Kirkitlerin yanı sıra sapı ahşap dişleri metal olan Isparta tipi Kirkitler ile dokuma yapılır. Uygulanmak istenen motiflerin kaç çözgü teline yerleştirileceği yılların tecrübesi ile bilinmektedir. Dört çözgü teline "bir el", on tanesine "bir çile" denmektedir. Namazlık boyutundaki bir dokuma için 4-5 çile yün ip harcanmaktadır. Çözgü dokumaların boyutuna göre toprağa karşılıklı olarak çakılan kamalar arasında düz olarak hazırlanır. Bir kişi çözgü ipini kamalara teker teker yerleştirirken diğer iki kişi de çözgü iplerinin dağılmaması için ayrı bir iplik yumağı ile zincir şeklinde çözgüleri birbirine birleştirerek örgü oluşturmaktadır. Hazırlanan çözgü ince çubuklar yardımı ile tezgaha takılır ve dokumaya geçiş hazırlıklarına başlanır. Dokumaların başlangıcında çiti yapılmamakta, kilim örgüsü 4-5 cm. boyutunda ve "çubuklu" olarak adlandırılan 0,5 cm.' lik renkli şeritlerden oluşur. Dokumanın bitiminde uzun kesilen çözgüler önce ikişer ikişer düğümlenerek çiti oluşturulur, sonra "top örüm" diye adlandırılan örgü şekliyle saçaklar örülür. Kilim örgüsü kısmında ipliklerden 6-7 çözgü teline düğüm atılır ve bu "toka" diye adlandırılır. Tokalara dokumaların kenar örgülerinde uzun bırakılmış düğümler olarak da rastlanır.
Yörede dokunan kilimler ilikli kilim, iliksiz çapraz kilim, eğri atkılı kilim ve sarma kontur teknikli kilimlerdir. Kilim dokumalarının enleri 100 cm., boyları 180 cm. civarında değişir. Atkı yüzlü zemin üzerine sık motifli, bez ayağı zemin üzerine seyrek motifli cicim uygulamalarına da rastlanır. "Soyfana" olarak adlandırılan bu dokumalar eni 90 cm. boyu 250 cm. tek kanat olarak üretilen, sonradan ortadan çadır dikişiyle dikilip çift kanat haline getirilen yer yaygılarıdır. Yastık (50x70 cm.), heybe (40x40 cm.), torba (35x35 cm.) gibi uygulamalarda cicim tekniğinin tercih edildiği tespit edilmiştir. "Farda" ismini verdikleri yine çift kanat olarak üretilmiş konturlu zili tekniği ile dokunmuş yer yaygılarına az da olsa rastlanır.
Yörede önceden kök boya ile boyama yapılırken günümüzde suni boyama tercih edilmektedir. Geçmişte karamık çalısından sarı, sarı ipin çivit ile boyanmasından yeşil; çivitten mavi; soğan kabuğu ile kök bitkisinden kırmızı ve ikinci sularından açık renk tonları; ceviz kabuğundan kahverengi, elde edilirmiş. Ancak günümüzde pazardan alınan iplerle dokuma yaygınlaşmaktadır.
Yörük köylerinde dokumalar cenazelerde tabutların üzerine de sarılır ve bu dokuma daha sonra köyün camisine bırakılır. Düğünlerde, kız evinden gelin alınması sırasında atin üzerine, arabaların ön taraflarına torba, heybe, yastık boyutunda dokumalar asılmakta ve bunlar gelin alan kişiye; at ya da araba sahibine, hediye edilir.
Yörede kilim motiflerine "yanış" denilmektedir. Kirtmeli Kilim, Toplu Namazlık, Kırmızı Namazlık, Taraklı, Kırmızı Taraklı, Koç Boynuzu, Alaylı dokumaların desenlerine göre aldıkları isimlerdir. Ayak (Çarpan Ayak), Keklik Ayağı, Sevdim Dolaştım, Çatak, Armut(Mihrap), Karga Burun, Kara Boğaz, Aklısu, Çolaksu, Ayna, Kuş(Oğlancık), Kurbağa, Top, Koç Boynuzu, Taraklı, Tavşan Topuğu, Eli Belinde, Balıklı Bıtırak, Karnı Yarık, Patlıcanlı, Çingilli, Cıynak, Halı Kapağı gibi yanışlar yöresel isimlendirme ile dokunan motiflerdir.
Köylerde dokuması yapılan diğer bir örgü de "çarpana"dır. Kare biçiminde bir kaç tahtacıktan ya da kalın meşinden yapılan çarpananın köşelerine birer delik delinir. Çözgü ipleri bu deliklerden geçilir. Dokunacak yassı ipin enine göre kare parça çoğaltılır. Bu karelerden biri aşağı, biri yukarı çekilerek ağacın geçeceği durum ortaya çıkarılır. "Kılıç" denilen tarakla argaç sıkıştırılarak istenilen yassı ip dokunmuş olur. Kare parçalar birbirine çarpıla çarpıla çalıştığı için buna "çarpana" adı verilmiştir. Çarpana da dokunan ipler öncelikle devenin havudunu, eşeğin palandını, atin eğerini hayvana bağlama da kullanılır. Bundan başka kadınların bellerine kuşandıkları, kemerler, kolonlar da çarpana da dokunur. Buna "olukma" denilir. Yassı, oluk gibi olduğu için bu adı almıştır.
EL İŞLEMELERİ (OYA VE NAKIŞ):
Yörede, kadınların geleneksel olarak yaptıkları el işlemeleri arasında oya işlemeleri yaygın bir durumdadır. Yöreye has olarak en çok çiçek motifleri işlenmektedir. Oyalar yapıldığı araçların isimlerine göre "iğne oyası", "tığ oyası", "firkete oyası", "mekik oyası" olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca kullanılan malzemeye göre de "boncuk oyası", "mum oyası", "iplik oyası" gibi adlar verilir.
Isparta'da en yaygın olarak yapılan oya çeşidi tığ oyasıdır. Uluborlu İlçesi bu oyaların yapıldığı sanki bir merkez bölgedir. Tığ ve merserize iplikle yapılan oyaların her rengine rastlamak mümkündür. Özellikle kenarına dikilecek yazmalarla renk uyumu içerisinde olması düşünülerek yapılan oyaların motifleri erik, gül, gelinlik, patates çiçeği, karanfil, iğde çiçeği, çilek, yasemin, hercai menekşe, papatya, nar çiçeği, fındık çiçeği, maydanoz yaprağı, leylak, dut yaprağı, kardelen, kir menekşe, çarkı feleği, dalgan çiçeği, biberli, çoğunluğu oluşturmaktadır. Bununla birlikte serçe gözü, kaz ayağı, tavşan dudağı, kelebek, paket taşı, gökkuşağı, inci demeti, berber aynası, tintin ve kaşgöz motifleri de işlenir.
Görüldüğü gibi motiflerin çoğunluğunu çiçek, meyve, ağaç gibi bitkisel motifler oluşturmakla beraber hayvanların çeşitli özelliklerini belirten motiflere de rastlanır.
Genç kızların oyalı yazma hazırlamasının yanı sıra gelenek olarak oğlan evi tarafından da hazırlanmakta ve düğüne davet edilenlere hediye olarak verildiği de görülmektedir. Çeyiz için hazırlanan oyların satışa yönelik yapıldığı da olur.
Tığ oyalarının yanı sıra mekik oyaları, mekik ve naylon ip kullanılarak yapılır. Yörede mekik oyalarına yelpaze, top mekik, elti eltiye küstü, kuzulu koyun, mezar taşı gibi yöresel isimler verilir. Yörede az oranda iğne oyası da yapılmaktadır. Boncuk oyaları diğer oyalar gibi yazma kenarları için değil tülbent kenarı için hazırlanmaktadır. Subay sırması, karnıkara, kaz ayağı, domates, kiraz, buzlu cam, kara dut gibi isimlendirilen çeşitleri vardır.
Yörede; özellikle Şarkikaraağaç ve Yalvaç İlçeleri'nde, geleneksel Türk işlemeleri yapıldığı görülmektedir. Ancak bunu yapanların hemen hemen çok azaldığı da tespit edilmiştir. Genç kızların bu işlemeleri bilmediği elde olanların da anadan kıza sandık eşyası aktarımı ile yaşatıldığı görülür. Eskiden çeyiz geleneğinin bu işlemelere önemli ölçüde katkısı olduğu bilinmektedir. Düğünlerde işlemeli ev eşyalarının sergilenmesi ve sergilenen eşyalardaki işlemelerin gelin kız tarafından yapılmış olması büyük önem taşımıştır. Genç kızların bu geleneğe kendi el emeği, göz nuru ile katılması, boş zamanlarını değerlendirmesi ve gelecekteki yuvasına hazırlanması geleneksel davranış görünümündeydi.
Özellikle Şarkikaraağaç yöresinde geleneksel işleme iğnelerinden "pesent" yöresel adıyla "dilim iğne", balık sırtı, sim bastı, civan kaşı, muşabak, düz, verev, yöresel adıyla "eğri" ve "doğru hesap iğneleri", "kesme ajur", "susma", "tel kırma" uygulanmıştır. Bu iğneler; giyimlere ve çeşitli örtülere özellikle, peşkir, çevre ve kuşaklara uygulanmıştır. Motifler kenarlara "baş" adı verilen şekilde tek tek yerleştirilmiş ya da güvey çevresi olarak dörtkenar tamamen işlenmiştir.
İşlemelerde geleneksel Türk nakışlarının tipik özellikleri görülmektedir. Desenlerde stilize, yani sadeleştirme uygulanmış, renklerde gölgeye yer verilmemiştir. Tek motif uygulamasında, her motif ayrı bir renkle işlenmiştir. "Sim bastı" adı ile yer yer verevine sarılmış sim kareler uygulanmıştır. Şekiller, leblebi, pelit yaprağı, cennet süpürgesi, sümbül, kazan kulpu, kahve şakı, fıstıklı yarim ay, takke, çölmekli, arpa, ağ(tirtil), sarhoş yolu şaşırdı şeklinde adlandırılmıştır. Ayrıca İslâmiyette kutsal sayılan örümceğe de motifler arasında yer verildiği görülmektedir.
Keçecilik:
Isparta ilinde keçeciliğin yapıldığı tek yer Yalvaç ilçesidir. Yalvaç’ta sayıları giderek azalan 8 tane keçe imalatçısı bulunmaktadır. Keçeden kepenek, yolluk, duvara asmak için minyatür keçeler, yelek gibi eşyalar yapılarak kullanılır. Hasırdan oluşan kalıbın (1.8x10 m) üzerine boyanmış şerit keçe şeklindeki parçalar ile “naaş/nakış” denilen motifler döşenir. Bu motiflerin üzerine şifon makinesinde atılmış kuzu yünleri “çırpı” denilen aletle serilir. Hasır kalıba döşenen yünlerin üzerine tas ve süpürge yardımıyla su serpildikten sonra hasır kalıp rulo şeklinde toplanır, iple sıkı sıkıya bağlanır ve tepme makinesine konulur. Tepme makinesi bunu 1 saat teper. Ham keçe haline gelen yünün kenarları pürçüklü olur. Bu pürçüklü kenarları düzeltmek için “Kapaklama” denilen bir işlem yapılır. Bunun için hasır kalıp açılır. Pürçüklü kenarlar tersine kıvrılarak, hasır kalıp tekrar rulo şeklinde toplanır ve iple bağlanır. Bu vaziyette hasır kalıp tekrar tepme makinasına konularak, 2 saat tepilir. Tepme makinasından çıkarılan hasır kalıp bu sefer pişirme makinasına konularak, en az 2-4 saat kaynamış su ile pişirilir. Pişirme işlemi bittikten sonra keçe kalıptan çıkarılarak kuruması için asılır.
Keçelerde kullanılan motifler koyungözü, kıvırma, tavan arası, üçleme, dörtleme, sığır sidiği, ayı kulağı gibi motiflerdir. Keçelerde kullanılan renkler genellikle siyah, mavi ve kırmızı renkleridir.
SEMERCİLİK-SARAÇLIK VE NALBANTLIK:
Günümüzde, kitle ulaşım araç-gereçlerinin yaygınlaşması, tarım araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması gibi nedenler ile semer, saraç ve nal yapımı yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Yörede, özellikle Yalvaç ilçesinde sayıları giderek azalan 5 tane semer, 4 tane saraç ve 2 adet nal imalatçısı bulunmaktadır.
MİNYATÜR AT ARABACILIĞI:
Yalvaç ilçesinde minyatür at arabası yapan bir imalatçı bulunmaktadır. Modern hayat içinde kullanımı giderek kalkan at arabalarının minyatür hale getirilerek otel, lokanta, bahçe vb. gibi sivil mimari yapılarda dekoratif bir araç haline geldiği görülmektedir.
Yörede, geleneksel metotlarla halen yapılmaya devam eden yorgancılık, ayakkabı imalatçılığı, dericilik, bıçakçılık, kalaycılık, bakırcılık, çömlekçilik, sobacılık, demircilik gibi el sanatları-zanaatları da bulunmaktadır. Özellikle il merkezi ile Yalvaç ilçesinde deri işlemeciliği sanayileşmeye doğru giden zanaatlar arasındadır. Deriden çanta, kemer, anahtarlık, cüzdan, toka, sigaralık gibi malzemeler işlenerek yapılmaktadır. Bunun yanı sıra il merkezinde bulunan Ayakkabıcılar Sitesinde halen el ile ayakkabı imalatı yapılmaktadır.