ISPARTA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Ören yerleri

ISPARTA MERKEZ

BARİS-FARİ: Modern Isparta yerinde olduğu kabul edilen kalıntılar hemen hemen yok gibidir. Cestrus  (Aksu) ırmağını besleyen kaynakların başında olduğu bilinen Baris'in bugünkü Isparta adının da kaynağı olduğu düşünülmektedir. 1948 yılında L. Robert bu antik kentin Keçiborlu-Kılıç Kasabası yakınında Fari'de olduğunu göstermiştir. Helenistik çağdan itibaren sikke basan kent, Roma dönemisonuna kadar para basmaya devam etmiştir. Isparta adının geldiği köken için düşünülen diğer bir görüşte ise,   Polybios’da (V.72) bir metinde geçen Sporda adı üzerinde durulmaktadır. XIV yüzyıl Arap kaynaklarında  ilin bugün bulunduğu yöre Saparta olarak anılmakta ve Isparta adının da Saborta isminin değişmiş hali olduğu düşünülmektedir.Isparta merkezinde Karaağaç Mahallesinde de Bizans dönemi kalıntılarının olduğu bilinmektedir.


KAPIKAYA HARABESİ:
Isparta ili, merkez ilçeye bağlı, Güneyce ve Çukurca köyleri arasında Güneyce Köyüne 5 km. uzaklıktadır. Kentin adı ve kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir.

Kentin adı bilinen fakat tespit edilemeyen Sandallion, Minassos, Tityassos gibi kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Şehir Helenistik dönemde kurulmuştur. Eğimli arazide yeralan kentin güney tarafı surla çevrili, kuzey tarafında ise yüksek bir kayalık bulunmaktadır. Kente girişte iki yandaki kayalara Sagalassos'da olduğu gibi nişler oyularak ostotekler  (külkabı) yapılmıştır. Kentin doğu ve batı yamacında teraslar oluşturularak yapılar yerleştirilmiştir. Güneydeki geniş düzlükte 5 sıra oturma basamaklı at nalı biçimli toplantı alanı, doğusunda işlevi belli olmayan kentin en büyük binası bulunur.


Tapınak olabilecek bir yapı ve haç planlı bir şapel yeralır. Kentte lahit mezar ve kapak üzerine mezar sahibinin işlendiği iki adet lahit kapağı ve heykeller yeralmaktadır. Heykeller Isparta müzesine nakledilmiştir. Kentin güneybatısında antik basamaklarla ulaşılan doğal bir mağara bulunur. Mağara muhtemelen bir kutsal alan olmalıdır.

 

İncirlikaya  Oda Mezarları : Merkez İlçeye bağlı Gölbaşı köyü yakınında bulunan kaya mezarları zemin kodunun altında kayaya oyulmuşlardır. Mezarlara giriş kısmı kapılıdır. Mezarların tavanları tonozlu yada iki yana eğimlidir. Mezar içinde üzerine ölünün yatırılacağı klineler bulunmaktadır.





AKSU

TİMBRİADA VE ZİNDAN MAĞARASI KUTSAL ALANI: Aksu İlçesi Mirahor Mahallesinin kuzeyindeki Asar tepenin güney eteklerinde bulunan kentten ilk kez Strabon bahsetmiştir. W.M. Ramsey gördüğü bir yazıtta şehrin adını okumuş ve Timbriada'nın yerini kesinleştirmiştir. Ayrıca Apollonia (Uluborlu) ile Timbriada arasındaki sınır çatışmasını anlatan ikinci bir yazıt da bulunmuştur.

 

Küçük bir kent olan Timbriada Eurymedon  (Köprüçay) kaynakları yakınındadır. Kentin Zindan Mağarası önünde  bir açıkhava tapınağı bulunmaktadır. Açıkhava tapınağı mağaranın önünden alt kısımdaki dere yatağına kadar basamaklı inşaedilmiştir. Kutsal alanın önüne Roma dönemi tonozlu bir köprü yapılarak kutsal alan ile güneyindeki mezarlık birbirine bağlanmıştır. Mağara girişinde mozaikte ve köprünün kilit taşı üzerinde Eurymedon'un kabartması yeralır.

Antik çağda mağara ağzının sağında ana kayaya oyulmuş niş içinde duran Eurymedon Tanrısının insan ölçülerindeki heykeli bugün Isparta Müzesinde sergilenmektedir.

Antik kent Roma İmparatoru Hadrianus (M.S. 117-138) dan İmparator Severus Alexander'e (M.S. 222-235)  kadar para basmıştır.

TYNADA:Aksu İlçesi, Terziler Köyü yakınında Asar Tepe mevkiindedir. Kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte Hellenistik dönem   tapınak ve işlevi belirsiz bina kalıntıları mevcuttur.

SENİTLİ YAYLASI:Aksu İlçesinin 15 km. Kuzeybatısında yeralan kalıntıların adı ve kuruluş tarihi bilinmemektedir. Birbirine yakın büyük ve küçük 2 tepe üzerinde yeralan kalıntılar geniş yer kaplamaz. Tepelerin güneybatısında geniş bir nekrapol  (mezarlık) alanı bulunmaktadır. Tepe üzerindeki yapılar fazlaca tahrip olmuştur. Tepe çevresinde dağınık halde mimari bloklar, heykel kaideleri, mezar stelleri bulunmaktadır. Sözkonusu saha Pisidia mezar taşlarının Timbriada ve Sofulardan sonra çıktığı en önemli yerdir.

ATABEY

AGRAE: Atabey ilçe merkezinde yeralan Agrae kenti modern ilçe merkezi altında kalmıştır. Birkaç mimari parça dışında kentten herhangi bir kalıntı yoktur. İlçe merkezinin kuzeybatısında Kapıcak Köyü yakınında Parlais  (Barla) ve Prostanna  (Eğirdir) şehirlerinin sınırlarını belirleyen bir sınır yazıtı bulunmaktadır. Agrae Bizans döneminde Seleukeia ile birlikte bir piskoposluk merkezidir.

SELEUKEİA SİDERA: Seleukeia antik kenti Atabey ilçesinin güneyinde, Bayat Köyü yakınındadır. Kent Suriyeli  Kral Seleukos  I  (MÖ 312-280) veya oğlu Antiokhos I  (MÖ 280-261) tarafından kurulmuştur. Roma İmparatoru Cladius  (MS 41-54) tarafından şehrin adı Claudia Seleukeia olarak değiştirilmiştir. MS 7. yüzyılda yaşayan Hierokles Pisidia'daki Seleukeiadan bahsederken diğer Seleukeialarla karışmaması için sonuna Sidera (Demir) adını eklemiştir.

Antik kentte 1993 yılında Müze Müdürlüğü başkanlığında bir kurtarma kazısı yapılmıştır.Kentin Akropolü  (Yukarı kent) surlarla çevrili olup, akropolün kuzeyinde Yunan tiyatrosu tarzında yamaca oturtulmuş tiyatro yer alır.Tiyatronun Cavea  (oturma sıraları) kısmı tahrip olmuştur.Sahne binasına yanlardan girişi sağlayan Vomitorium (Tonozlu giriş) ayaktadır. Akrapolün güneybatısında Helenistik devir bir tapınağın podyumu vardır. Alt kısımda tabanı merdivenli, 180x120 cm ebadında 20 m uzunluğunda tünelle inilen bir sarnıç yer alır. Akropolün güneydoğu yamacında ovaya bakan kısımda ardındaki kayaya hatıl delikleri açılmış bir kutsal alan mevcuttur. Bu yapının güneyinde iki tarafı apsisli (yarımay) bir yapı ortaya çıkarıldı. Yapının güney cephesi düzgün kesme taş olup ön kısmında mozaik döşeli bir taban bulunmaktadır.

Akropolün kuzeybatı yamacında geniş bir mezarlık alanı bulunur. Mezarlıkta Sanduka mezar ve bol miktarda Oda mezar mevcuttur. Oda mezarların içi kayaya oyulmuş tavanı yuvarlak tonoz biçimlidir. Mezarların içine iki yada üç basamakla inilmektedir. Mezar odasının girişinde iki yanda ölülerin yatırıldığı kısım ortada ise mezar hediyelerinin konulduğu seki bulunmaktadır.

Kelian : Kapıcak Köyü içinde Kelian isimli bir yerleşme tespit edilmiştir. Kalıntıların mevcut durumuna göre küçük bir yerleşme olan Kelian antik çağda Seleukeia  (Bayat)  veya  Agrae  (Atabey)'in bir köyü olmalıdır.

    Göndürle 1 Höyük Mezarlığı: İlimiz sınırları içinde Atabey ilçesi, Harmanören (Göndürle) köyü yakınındaki Göndürle I Höyük Mezarlığında l989 yılından beri kurtarma kazısı yapılmaktadır. Bu kazı aynı zamanda ilimizde açığa çıkarılan İlk Tunç Çağ  mezarlığıdır.  Mezarlık alanındaki esas ölü gömme yöntemi küp mezarlar olup İlk Tunç Çağ II ile Orta Tunç Çağ başı arasında  (MÖ  2700/2600 – 1900/1800)  gömü yapılmıştır. Genellikle doğuya dönük yatırılan küplerin içine, ölen kişiler hoker tarzında bacaklar karına çekik ve bir yana doğru yatırılmışlardır. Küpün ağzı kapaktaşı ya da küçük derin bir çömlekle kapatılarak etrafı moloz taşlarla desteklenmiştir. Ölünün yanına mezar hediyesi olarak; kadın ise bronz yüzük, küpe,bilezik,ağırşak, gaga ağızlı testi vb. kap kacak, erkek ise taş balta, obsidyen  (Doğal Cam) kesici, bronz spatula vb metal objelerle gaga ağızlı testiler konulmaktadır. Söz konusu bu mezarlık alanı Erken Tunç Çağ kültürüne ışık tutmaktadır.

EĞİRDİR

MALOS: Antik kent, Eğirdir İlçesi, Sarıidris kasabası, Göynücek gediği mevkiinde bir tepe üzerinde yer alır. Kent akropolü Helenistik ve Roma dönemi surlarla çevrilidir. Tepenin doğu yamacında kayaya oyulmuş basamaklı bir toplantı alanı mevcuttur. Küçük bir dağ kenti olan yerde şehrin resmi yapıları tespit edilememiştir. Sur kulelerinden bir tanesi hâla sağlam ve ayaktadır. Şehirdeki  Tapınaklardan birisi  kentin 1 km kuzeybatısında Kaşerenler Tepesi yakınındadır. Tapınağın doğu duvarı ve kapısı halen ayaktadır. Tapınağın arkasında bir mağara vardır. Kareye yakın planlı tapınağın yan duvarlarının bir kısmı ayaktadır. Bu tapınak da aynı bölgede Aksu Zindan Mağarası önündeki Eurymedon kutsal alanı gibi bir mağara önüne yapılmıştır.

PARLAİS: Eğirdir İlçesi Barla Kasabasında bulunan antik kent MÖ I yüzyıldan itibaren para basmıştır. Şehrin kesin yeri konusunda uzun süre görüş birliğine varılamamıştır. L. Robert’in Bedire köyü yakınında bulduğu sınır yazıtıyla Prostanna (Eğirdir) ve Parlais’in (Barla) yeri net olarak tespit edilmiştir. MÖ I yüzyıldan beri sikke basan kentin ne zaman şehir hüviyetine kavuştuğu bilinmemektedir. MÖ 25 yılında İmparator Augustus tarafından Galatia eyaletine dahil edilen şehrin ismi “Colonia  Julia Augusta Parlais” olarak değiştirilmiş ve kent bir Roma kolonisine dönüştürülmüştür.Ordu üssü olarak kullanılan kent Pisidia ve komşu İsauria  (Konya-Bozkır) halklarını denetim altına almıştır. Şehir Roma İmparatorluk çağında İmparator Marcus Aurelius’dan (MS 161-180) İmparator Caracalla  (MS 198-217) dönemine kadar sikke basmıştır. Yüzeyde fazla bir kalıntı yoktur.

    PROSTANNA:  Eğirdir İlçesi içinde, Eğirdir sivrisinin eteğinde kurulan antik kentin yeri L. Robert’in Bedre Köyü yakınında bulduğu sınır yazıtıyla kesinleşmiştir. Şehrin tarihi hakkında fazla bir bilgi yoktur. 1957 yılında buradaki kalıntıları inceleyen M.H. Ballance’a göre Prostanna Helenistik devirden önce kurulmuş ve bir şehirden çok karakoldur. Kent Roma döneminden sonra terkedilmiştir. Şehirle ilgili en eski belge, Asia eyaletinden bir görevli şerefine dikilen MÖ 113 yılına tarihlenen bir yazıttır. Bu yazıtta “ Pisidia’daki Prostanna halkı” yazmaktadır.

Kent sikkeleri MÖ I yüzyıldan itibaren görülmektedir. İmparatorluk döneminde de İmparator Antoninus Pius’dan (MS 138-161)  Claudius II’ye kadar sikke basmıştır. Şehrin akropolisi Eğirdir Sivrisinin güneyindeki alçak bir tepe üzerindedir. Hem bu tepe hem de Sivri üzerinde sur vardır. Her iki tepenin arasındaki  boyunda podiumlu tapınak kalıntısı olabilecek yapı temelleri yeralır. Bu kısım surla kaplı değildir. Küçük tepedeki sur içinde kare biçimli yapı temelleri mevcuttur. Kent üzerinden toplanan sunak, mimari parça ve kitabeler Isparta Müzesine getirilmiştir.

Gökçehöyük  Kilise Kalıntısı : Gökçehöyük kasabası, Kocapınar mevkiinde bulunmaktadır. Doğu-batı yönünde yapılmış olan kilisenin yan duvarları l metre kadar korunmuş durumdadır. Kilise üç nefli olup apsis kısmı doğuda yarım yuvarlak biçimdedir. Kilisenin çevresinde birtakım temel kalıntıları mevcuttur.

Kaletepe  Kilise Kalıntısı : Akbelenli köyü, Kaletepe mevkiinde yeralan kilise kalıntısının yan duvarları görülebilmektedir. Kilise kalıntısının yanında bir sarnıç bulunmaktadır.

 




ULUBORLU

APOLLONİA:  Uluborlu  merkezinde, modern ilçe altında kalmış olan antik kent Seleukos I  (MÖ 312-280) tarafından kurulmuştur. Şehir Strabon’da Frigya  şehri, Ptolomaios’da Pisidia şehri olarak geçer. Şehrin yeri F.V.J Arundell tarafından 1833 yılında tespit edilmiştir. Kentin eski ismi Stephanus Byzantinus tarafından  (Mordiaeum veya Margium) olarak kaydedilmiştir. Apollonia, Roma İmparatorluk çağı sikkeleri üzerinde ve yazıtlarda kendini Likya ve Trakyalıların bir kolonisi olarak gösterir. Şehirde traklara ait iki yazıt ele geçirilmiştir. Muhtemelen bu kolonistler kente Romalılar tarafından yerleştirilmiş  ve şehire  diğer kolon

ilerde olduğu gibi farklı bir statü verilmiştir. Apollonia Geç Roma ve Bizans Döneminde de önemini korumuştur. Apollonia İmparatorluk Döneminde İmparator Titus’dan (MS 79-81), Gallienus  (MS 260-268)  dönemine kadar sikke basmıştır. Şehrin adı geç devirlerde “Sozopolis” olarak değiştirilmiştir.

Şehrin Roma İmparatorluğu için ne kadar önemli olduğu İmparator Augustus’un ölümünden önce yazdığı vasiyeti “Res geastae Divi Augusti”nin Yunanca metninin parçalarının bulunmasından anlaşılır. Vasiyetin Latince metni ise Pisidia Antiokheia‘da (Yalvaç)  Propylon’da  (Anıtsal Giriş) bulunmuştur. Bu da her iki şehrin önemini ortaya koymaktadır. Antik kentten fazla bir kalıntı yoktur.






SENİRKENT

TYMANDOS: Senirkent İlçesi Yassıören Kasabasında, kalıntıları günümüze kadar ulaşmayan antik kent hakkında yeterli bilgi yoktur. Kentin adı Ptolomaios’da  Talbonda; ortaçağ kilise kayıtlarındaki Piskoposları gösteren listelerde Tymandos, Tymandros şeklinde geçmektedir. MS 451 yılında Khalkedon’da (Kadıköy) toplanan kilise kurultayındaki tutanakların Yunan dilinde olanı “Tymandosluların kentinden Longinos” adlı piskoposun sözünü ederken Latin dilinde olan tutanaklarda aynı kişiyi  “Talbonda  kentinden Longius” diye göstermektedir. Bundan da  Talbonda ve Tymandos isimlerinin bir arada kullanıldıkları anlaşılmaktadır.

Yassıören’de bulunan postament, sütun, kapı biçimli ve alınlıklı mezar stelleri ile yine bu köy sınırları içinden çıkan ve Senirkent kütüphanesi bahçesinde  duran iki adet palmetli, bir adet sphenksli Geç Arkaik Çağ  (MÖ 540/530-480) mezar steli Isparta Müzesine nakledilmişlerdir. Son üç eser Pisidia bölgesinin ilimiz sınırlarında kalan kısmında çıkan Greko-Pers üslubundaki ilk örnekleri olup çok büyük öneme sahiptirler.

  SÜTÇÜLER

ADADA:  Isparta Sütçüler İlçe karayolu üzerinde yer alan antik kent Sağrak Köyü’ne 2 km il merkezine 90 km uzaklıktadır. Şehrin ismi ilk olarak Artemidorosda geçmektedir. Strabon ,Ptolomaios ve Hierokles’de kentten bahseder. Kent 1888 yılında ilk olarak G. Hirschfeld ve aynı zamanda W.M. Ramsay tarafından tespit edilmiştir.

Kentin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte şehrin adı ilk kez MÖ 2 yüzyılda Termessosla Adada arasında yapılan bir anlaşma metninde geçmektedir. Kentin MÖ I yüzyılda sikke bastığı da göz önüne alınırsa kentin bu tarihten daha önce kurulduğunu düşünmek yerinde olacaktır. Roma İmparatorluk döneminde özellikle İmparator Traianus, Hadrianus ve Antoninus  Pius dönemleri Adada’nın en parlak dönemleridir. Bir kısım Adadalı Büyük İskender’den sonraki Helenistik kralların ordularında hizmet vermek amacıyla anayurtlarından ayrılarak gurbette paralı asker olarak çalışmışlardır. Bunun kanıtları Kıbrıs’ta ve Fenike’de bulunan Adadalı askerlere ait mezar taşlarıdır. Ke

nt Caralis  (Beyşehir) Gölü’nün batı kıyısını izleyerek Antiokheia (Yalvaç), Neapolis (Şarkikaraağaç), Timbriada  (Aksu), Adada (Karabavlu) üzerinden  Pednalissos (Gebiz ?) ve Perge (Aksu) antik kentine uzanan antik yol üzerinde yer almaktadır.

        Kent bulunduğu  noktanın dağlık arazide olması nedeniyle günümüze fazla tahrip olmadan ulaşmıştır. Sadece Pisidia bölgesinin değil Anadolu’nun en sağlam kentlerinden birisidir. Kentte tabanı taş döşeli bir antik yol, Roma İmparatorluk Çağı Traianus Tapınağı, İmparatorlar Tapınağı, İmparatorlar ve Zeus Megistos –Serapis Tapınağı ile Yeniköy yolu altında kalan İmparatorlar ve Aphrodite tapınağı yeralır. Ayrıca forum, bazilika, akropol anıtsal çeşme, yönetici binası , açık hava toplantı  yeri tiyatro ve mezar anıtı bulunmaktadır.

Kent düzlüğü ile vadi arasındaki bölümde yeralan kayalık alandaki akropol savunma amaçlı yapılmıştır. Akropolün çevresi sur duvarları ve kuleler ile çevrilidir. Akropolisin batı kısmında kentin açık hava toplantı yeri bulunmaktadır. Toplantı yerinin önüne sonradan kentin alışveriş ve idari merkezi olan forum ve bazilika yapılmıştır. Adada forumu 32x45 m.lik bir alanı kaplar. Tabanı düzgün taşlarla kaplı olan forumun ortasında büyük bir sarnıç yeralır. Forumun batısında cadde diğer iki yanında stoalar  (sütunlu galeri) bulunur.

Forumun kuzeyinde doğu-batı yönünde bir bazilika vardır. Forumun güneydoğu kısmında anıtsal bir çeşme bulunmaktadır. Adada’nın  en büyük kilisesi vadinin batı kısmındadır. Kilise burada eski bir yapının teras ve iç duvarlarından yararlanılarak Bizans döneminde inşa edilmiştir.

Kent düzlüğünün batısında tepe yamacına inşa edilen tiyatronun sahne binası ve orkestra kısmı toprak altındadır. Cavea  (seyirci oturma yerleri)’nın uçları kısmen görülmektedir. Tiyatronun kapasitesi yaklaşık 3000 kişidir. Şehirde dört adet tapınak yeralır.

İmparatorlar ve Aphrodite Tapınağı: Basit yuvarlak , Tholos planlı bir tapınaktır. Çevresinde sütun sırası yoktur. Antik kentin içinden geçen Yeniköy yolu altında kalmıştır. Podiuma ait bloklar üzerinde yeralan yazıtta “Tanrı İmparatorlar ve Baba kenti için, kentin dostu, İmparatorlar kültünün Başrahibi, kurucu kentin oğlu ve halk meclisine 4 kez seçilmiş olan Tlaomos oğlu Antiokhos , karısı Başrahibe, Hoplan kızı Anna ve oğulları, kentin dostları,Tlaomos ve Antiokhos ile beraber Aphrodite kült heykelini, tapınağı ve tapınağa ait süslemeleri ve kaplamaları adadılar ve diktiler” yazar. Tapınak MS 200-210 yıllarında yapılmıştır.

 İmparator Traianus Tapınağı: İon tarzında olan tapınak prostylos planlı olup ön cephesinde 6 sütun içerir.Yan duvarlardan birisi korniş seviyesine kadar sağlam kalabilmiştir. Diğer kısımlar yıkıktır. Kaynaklara göre İmparator Traianus MS 114 yılında bazı Pisidia kentlerini ziyaret etmiştir. Muhtemelen tapınak bu ziyaret öncesinde yapılmış olmalıdır.

İmparatorlar Tapınağı: İon tarzında olan tapınak prostylos planlı olup ikisi yanlarda dördü önlerde olmak üzere toplam 6 sütuna sahiptir. Yan duvarlar saçaklık seviyesine kadar sağlamdır. Arka alınlığın yarısı sağlam durumdadır.Tapınağın önündeki sunak ve merdivenler toprak altındadır. Ön kısımda ise tapınağa ait olduğu düşünülen propylon’a  (anıtsal giriş) ait izler yeralır. Sterret tarafından 1888’de kopya edilen yazıtta “Tanrı-İmparatorların iki kez rahipliğini yapmış olan kurucu kentin oğlu, Probusluk    yapmış Nikomakhos’un oğlu Theodoros, bu tapınağı Tanrı-İmparatorlara ve kente, ksoanon ve heykelleriyle birlikte kendi parasıyla yaptırdı ve adadı” yazar.Bu tapınakta Traianus Tapınağı gibi MS 114 yılından önce yapılmış olmalıdır. Bu tapınağın en önemli özelliği ; tam bitirilmemiş olan tapınağın doğu duvarında antik dönem taş ustalarının nasıl çalıştıklarını ve ince işçiliği hangi aşamalardan geçirerek yaptıklarını gösteren izlerin mevcut olmasıdır.

İmparatorlar ve Zeus Megistos-Serapis Tapınağı: Korint tarzında olan tapınak 4 sütunlu prostylos planlıdır. Podiumlu olan tapınak saçaklık seviyesine kadar ayaktadır. Ön cephedeki çıkışı sağlayan merdivenler tahrip olmuştur. Kornişler konsollu olup yıkılan bloklar orijinal yerlerinde durmaktadır.Tapınağın önünde anıtsal sunak vardır. Sterret tarafından 1888’de kopya edilen yazıtta “Tanrı-İmparatorlar Zeus Megistos Serapis ve Baba kenti için onun karısı,Hoplan kızı, başrahibe Anna  ve onların oğulları Tlaomos ve Antiokhos, tapınağı ve heykelleri, çevresindeki stoalar atölyeler ve bütün süslemeleriyle beraber adayarak dikti” yazar. Tapınak Sereruslar Çağında MS 180-210 yıllarında yapılmış olmalıdır.

ZORZİLA:Sütçüler-Kasımlar yolu üzerindedir. Dağ yamacında yeralan kalıntılar Roma dönemi olup, şehir hakkında fazla bilgi yoktur.

KOCAKÖY ASARI: Sütçüler İlçesi, Kesme Kasabası’nın 5 km güneyinde Asar Tepesi üzerine kurulmuş kentin kuzey ve batısı Köprüçay Vadisiyle sınırlanmıştır. Kent muhtemelen Hellenistik dönemde kurulmuş olmalıdır. Kentin çevresi kısmen ayakta duran bir surla çevrilidir. Kent içindeki en önemli mimari yapı tamamen yıkılmış durumda olan prostylos planlı tapınaktır. ören yerinde ana kayaya oyulmuş dikdörtgen biçimli dört adet sarnıç ilginç birer mimarı gösterir.

ören yerinin güneybatısında sur duvarının dışında düzlükte biri sağlama yakın, biri yıkık iki mezar anıtı vardır. Mezar anıtları Podiumlu  (kaideli) olup üzerine ionik tapınak tarzında Lahit mezarlar oturtulmuştur.Kapak kısa yüzlerinde Meduza kabartması vardır. Şehrin ismi bilinmemektedir. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla küçük bir dağ kentidir.

 

Sülüklügöl Harabeleri : Yeşilyurt köyü, Sülüklü tepe mevkiinde iki tarafı surla kapatılmış küçük bir vadi içine oturtulmuş olan sahada birtakım bina kalıntıları ile kayaya oyulmuş triskelesli iki adet mezar kitabesi bulunur. Büyük bir kalıntı mevcut değildir.

Taşkapı Harabeleri : Sütçüler ilçe merkezindedir. Kuruluş tarihi hakkında bir bilgi yoktur.

 GÖNEN

KONANA: Gönen İlçesinin doğusunda yeralan antik kentten, ilk olarak Ptolemaios’da söz edilir.  Şehrin yeri 1879 yılında G. Hirschfeld tarafından tespit edilmiş, L. Robert’in İğdecik Köyü’nde bulduğu mil taşı ile kesinleşmiştir. Şehir MÖ I yüzyıldan itibaren sikke basmıştır. İmparatorluk sikkelerinin basımı İmparator Hadrianus  (MS 117-138) ‘dan Gallienus  (MS 260-268) dönemine kadar sürer. Arazide fazla bir kalıntı görülmez fakat bu ilçe sınırları içinden çıkan mimari parçalar ve bol miktardaki mezar stelleri Müze Müdürlüğüne nakledilmiştir.

                                                 YALVAÇ

PİSİDİA İN ANTİOCHEİA

    BATI KAPISI:Şehrin batıda ovaya bakan ve muhtemelen antik yolların birleşerek ulaştığı yönden ana girişi sağlayan ve iki yanından şehir suruyla birleşen kapı, 12 metre yüksekliğinde,24 metre eninde Anadolu’daki anıtsal girişlerin yaklaşık % 40’ı gibi üç girişli, kemerli bir zafer takıdır.  Augustus Kutsal Alanı’na geçişi sağlayan Propylon’a benzer mimari ve plastik anlayışıyla inşa edilen kapı, Michigan Üniversitesi’nin 1920’lerde yaptığı kazılarda ilk kez ortaya çıkmıştır.         

        Bugün kapının temel seviyesinde görülen ayakları yanında sıralanmış olan parçaları, yapının toplam % 65’ini oluşturmaktadır. Kemerlerin üzerindeki alınlıkta, cephenin odağını, karşılıklı diz çökmüş, flama ve standart taşıyan iki Persli kabartması oluşturur. Plasterler üzerinde ise girland taşıyan Nikeler bulunur. Arşitrav üzerinde ki frizde Hippocamp, Triton, Amazon kalkanı, zırh ve çeşitli silah kabartmaları bulunmaktadır.

        Üslup ve işçilikte görülen farklar yapının İ.S. 2. y.y. başlarına tarihlenmesine ve 2. y.y. sonlarında değişikliklere uğradığının anlaşılmasına yardımcı olsa da, yapının Hadrian için İ.S. 120’den sonra yapıldığı, 200’lere doğru kazanılan bir zafer anısına zafer takına dönüştüğü ve Caius Iulius Asper Pansinianus tarafından yenilendiği sonuçlarına stil kritiği yanında bu ilginç yazıtlar yardımıyla ulaşılmıştır.

            

 Kapının kazısı sırasında bulunan bronz harflerin monte edildiği arşitrav üzerindeki delikler yardımıyla iç ve dış yüzdeki yazıtlar çözümlenmiştir:

İÇ YÜZ:

C. IVL. ASP(ER) PANSINI[AN]VS IIVIR V TRIB[UNUS MILITUM---] D(E) S(UA) P(ECUNİA) F(ECIT) ET ORNAVIT

“C. Iulius Asper Pansinianus, beşinci kez belediye başkanı, binbaşı,kendi parasıyla yaptırıp süsledi.”

DIŞ YÜZ:

IMP. CAESARI [DIVI NERVAE NEP.] DIVI [TRAIANI FIL. TRAIANO H]ADRIANO AU[G. PONT. MAX. TRİB. P]OT. COS III P.P.  ET SABINAE AU[G--] COL[ONIA]

“İmparator Caesar Traianus Hadrianus Augustus için; Tanrılaştırılan Nerva’nın torunu, tanrılaştırılan Traianus’un oğlu, büyük rahip, 13. kez tribunus, 3. kez konsül, vatanın babası ve Sabina Augusta için... koloni.”

    GÜNEYBATI SURLARI:Bugün görülebilen surların uzunluğu izlenemeyen kısımları ile birlikte yaklaşık 3000m.’yi bulmaktadır. Surların çevirdiği alan-ören yeri, 785m. x 990m. yaklaşık 47 hektardır. Kent surlarının kalınlığına dikkat edildiğinde, arazi eğiminin çok olduğu yerlerde; sur kalınlığının ortalama 1.50m. diğer yerlerde ise 4.75m.-5.50m. ölçülerine ulaştığı görülmektedir. Helenistik devirde inşa edilen ilk surlar, Roma ve Bizans çağlarında genişletilmiştir

     İMPARATOR AUGUSTUS TAPINAĞI VE KUTSAL ALANI: Şehrin en yüksek noktasında kayaların azimle oyulmasıyla elde edilen düzlükte kurulu olan tapınak, kutsal alanı içerisinde cephe mimarisiyle ziyaretçiyi ilk anda hayrete düşürecek bir zenginliğe sahip olarak inşa edilmiştir.

       Tapınağın yapımına olasılıkla imparatorun sağlığında başlanmış, ölümünden sonra da ona ithaf edilmiştir. Tapınak, kutsal alanına girişini sağlayan Propylon’la çağdaştır. Yapının temeli, doğal kayanın kesilmesi ile oluşturulmuştur. Ancak kayalığın daha erken dönemlerde bölgede etkin olan Ana tanrıça Kybele ve Ay Tanrısı Men kültleri için düzenlenmiş olabileceğine dair izler bulunmaktadır. Roma’nın hakimiyeti sonrasında İmparator tapınağı ve kutsal alanına dönüştürülmüştür.

       Tapınak, kutsal alan içerisindeki ana kaya düzleştirilirken, merkez aksta bulunan tapınak podyumu için 2,5 m. yüksekliğinde, 14x28m. boyutlarında bırakılan ana kayanın üzerinde yükselmektedir. Podyumun içi de oyularak, kült odası olarak düzenlenmiştir. Tapınak 4 sütunlu bir prostylostur. Galeride Alt katta Dor, üst katta ise İon düzeninde sütunlar kullanılmıştır. Portikonun sonlandığı köşelerde de, kuzey ve güney kenarlarda uzanan stoalar (revaklar) yer almaktadır.

     

    PROPYLON (ANITSAL GİRİŞ KAPISI: Tiberius Meydanı’nın sonlandığı noktada başlayan on iki basamaklı temel yapısı, arkadaki düzlükte bulunan İmparatorluk Kutsal Alanı’na (Augustus Tapınağı) geçişi sağlayan anıtsal Propylon’a aittir. Üç kemerli girişin yan kemerleri 3,5 m., merkez giriş 4,5 m. genişliğindedir. Orta kemerin üst kısmındaki boşluklarda, karşılıklı olarak diz çökmüş, elleri arkadan bağlı, biri çıplak iki Pisidia’lı savaş esiri kabartması bulunmaktadır. Yan giriş üstündeki kemerlerin üst kısımlarında ise karşılıklı girland (Çiçek-yaprak çelengi) taşıyan aşk tanrısı Eros ve zafer tanrıçası Nike kabartmaları bulunmaktadır.  

     

Orta girişin üzerindeki arşitrava bronz harflerle monte edilmiş yazıtı şu şekildedir;

 IMP. CAES[ARI DI]VI [F. A]VGVSTO PONTI[F]ICI M[AXIM]0 COS X[III TRIB]VN[ICAE] POTESTATIS XXII [IM]P XIIII P.[P.]

Tanrının oğlu İmparator Caesar Augustus için, büyük rahip, 13. kez konsül,  23. kez tribunus, 14. kez imparator, vatanın babası (Pater Patriae)

     TİBERİUS MEYDANI: Merkezi Kilise’nin doğusundan geçen Cardo Maximus Caddesi ile Propylon arasındaki alan Tiberius Meydanı olarak adlandırılmaktadır. İ.S. 25–50 yıllarına tarihlenen alan, 30 x 70 metre ölçülerindedir. Kentin merkezinde olması ve Kutsal Alan'a yakınlığı nedeniyle kentin en önemli yapılarındandır. Meydanın iki yanında yer alan sütunlu portikolar arkasında bulunan dükkanların kazısında elde edilen buluntulardan anlaşıldığına göre, meydanda ticari hayat oldukça hareketli olup gıda ve içecek satışı yapılmıştır. 

     

    Meydanın doğu ucunda, Propylon'un önünde,kalkan biçimli bir bloğa,bronz harflerle oluşturulmuş yazıtta "TİTUS OĞLU,SERGİA KÜTÜĞÜNE KAYITLI,TİTUS BAEBİUS ASİATİKUS,AEDİL (Belediye Başkanı), 3.000 AYAK (880 metre ),KENDİ PARASINDAN DÖŞEDİ" cümlesi okunmuştur

     DECUMANUS MAXİMUS VE CARDO MAXİMUS CADDELERİ (ANA CADDELER): Priene, Miletos gibi Helenistik şehirlerde başarıyla uygulanmış olan, düzenli, ızgara plan Antiocheia’da da başarıyla uygulanmıştır. Bilinen iki cadde, Batı Kapısı’ndan başlayan 90 + 320 metrelik Decumanus Maximus Caddesi ve Nympheum’dan (anıtsal çeşme) başlayan 400 metrelik Cardo Maximus Caddesi’dir. İki cadde Tiberia Platea (Tiberius Meydanı)’nın yaklaşık 70 m. güneyinde dik açıyla kesişmektedir.

    

    TİYATRO: Tiyatronun caveası yaklaşık 95m. Uzunluğundandır. Kuzey yönündeki oturma kademeleri, tepenin yamacına oyulmak sureti ile doğal toprak eğimi üzerine oturmasına karşın, güney yöndeki oturma sıralarının tonoz ve kemerlerden oluşan bir alt yapı üzerine oturmaktadır.

         Sahne binasının kalıntılarından, dikdörtgen bir plana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak cephe mimarisinin bezemeli olduğu ve kabartmalı frizlerle donatıldığı ele geçen mimari parçalardan anlaşılmaktadır. Tiyatronun bugün var olan kalıntılarından M.S. IV yüzyılın başlarına tarihlenmektedir.

     

    ROMA HAMAMI: Şehrin kuzeybatı köşesinde bulunan hamam oldukça büyük bloklarıyla ve sağlam yapısıyla dikkat çeker. Kazılarla 7 mekanı açılan yapı, 80x55 m. boyutlarındadır. Güneş ve rüzgar faktörleri düşünülerek, tüm hamamların girişleri ve ocakları güney ve doğu yönlerinde yapılmışken durum bu yapıda farklıdır. Su ve ısıtma sistemine ait de çok fazla iz tespit edilememiştir. Pisidia şehri Sagalassos’un hamamıyla karşılaştırabileceğimiz yapı, su sistemi ve çeşme gibi,  İ.S.  1. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir.

            

    ST. PAUL KİLİSESİ: Antiocheia’nın en önemli yapılarından biri olan, Şehrin kuzeybatısındaki bazilika olarak adlandırılan yapıda ilk kazılar 1920’lerin başında Robinson ve ekibi tarafından başlatılmıştır. 70x27 m. boyutlarındaki yapının batıdaki 27x13 metrelik narthex (giriş) bölümü şehir surlarına yaslanmış olarak doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Bazilikal planın tüm ögelerini yansıtan yapı, üç nef ve bir yarım daire apsisten oluşmaktadır. Apsisin dış yüzeyi altıgen duvarla çevrilidir. Apsis 10,80 m. çapında ve 9,20 m. derinliğindedir. Orta nefi her iki yandaki dar neflerden 13’er sıralık iki sütun dizisi ayırmaktadır ve bu sütunlar altıgen altlıklara oturmaktadırlar.

        Orta nefin zemini, kırmızı, sarı, beyaz ve siyah tesseralardan oluşmuş, geometrik ve bitkisel motiflerle bezeli mozaikle kaplıdır. Mozaiğin apsis önündeki bölümünde bulunan bir yazıtta, 381 yılında Antiocheia’yı Konstantinopolis Konsil'inde temsil eden ve Ortodoks mezhebinin kurucularından biri olan Başpiskopos Optimus’un ismi bulunmaktadır. Bu isim, yapının 4. yüzyıl sonuna tarihlenmesine dayanak oluşturmaktadır. Bu tarih, anıtsal kiliselerin Anadolu’da başlangıç tarihidir. Antiocheia Büyük Bazilikası, Erken Hıristiyanlık kiliselerinin ilk iki örneğinden biridir. Bugün görebildiğimiz kilise ise Optimus’un kilisesinin 4. yüzyıl sonunda değişikliklere uğrayarak 1. katı üzerine oturtulmuş olan 5.-6. yüzyıl kilisesidir.

    

        Aziz Pierre ile birlikte Erken Hıristiyan misyonerlerinin en ünlüsü ve hatta en etkilisi olarak kabul edilen Aziz Paulus’un İ.S. 46-62 yılları arasında Antiokheia’ya üç kez gelerek, şimdiki kilisenin temelleri altında olan sinagog'da vaaz vermiştir. Hıristiyanlığı buradan dünyaya duyurmuştur. . Burada Sebt Günü sinagoga girip yaptığı konuşmada Kutsal Yasa’dan ve peygamberin yazılarından metinler okumuştur. Bu konuşma Aziz Paulus’un misyonerlik görevinde yaptığı ilk konuşması olarak bilinmektedir.

    

        MERKEZİ KİLİSE: Decumanus Maximus Caddesi’nden, Cardo Maximus Caddesi’nin başlangıç noktasına gelindikten sonra Tiberius Meydanı’na doğru yaklaşık 75 m. ilerlendiğinde, Tiberius Meydanı'nın tam karsısında apsisiyle dikkat çeken yapı konumundan dolayı araştırmacılar tarafından "Merkezi Kilise" olarak adlandırılmıştır. Günümüze Aziz Bassus'un adini taşıyarak koruna gelen kilise Ramsay tarafından IV. Yüzyıla tarihlendirilmiştir.

    KUZEY KİLİSE: Kuzey Kilise akropolün kuzeyinde, hamam yapısının doğusundaki teras duvarına bitişik konumlanmıştır. Kilise, boyutları itibariyle Büyük Bazilika’dan küçüktür; ancak Merkez Kilise’den büyüktür.

        Kuzey Kilise Bazilikal planda doğu-batı doğrultusunda boyutları narteks dahil 42.00 x 23.50 m. dır. Kilise üç nefe ayrılmış ve yan nefler 4.05 m, orta nef 10.10 m. genişliğindedir. Ana apsis dışta üç cepheli, içte yarım dairedir. En sağlam kalmış kısmı ana apsistir. Kilisenin yapımında yerel gri renk taşlar yanında devşirme bloklar kullanılmıştır. Kilisede en az iki evre tespit edilmiştir. Kilisenin kuzeyine yapılan eklentiler 2. evreyi göstermektedir. Antiokheia Kenti’nde diğer iki kilisenin yapım tarihi, sütun başlıklarının tarihi ve erken Hıristiyanlık dönemi mimarisi dikkate alındığında Kuzey Kilisesi’nin yapım tarihi en erken 6. yüzyıl sonlarıdır.

    NYMPHEUM: Geniş bir “U” şeklinde planlanmış yapı, su kemerlerinden aktarılan suyu depolayıp düzenleyerek kente temiz su dağıtmak için inşa edilmiştir. Yapı, 27x3 m. boyutlarında, suyu toplayan bir rezervuar,  9 m. yüksekliğinde süslü bir cephe ve önündeki 27x7 m. boyutlarında, 1.5 m. derinliğe sahip bir havuz kısımlarından oluşmaktadır. Hemen arkasında da, yaklaşık 10 km. uzaktan, Sultan Dağları’ndaki “Saçıktı” kaynağından aldığı suyu şehre getiren su iletim sisteminin, sifon bölümünü oluşturan 800 metrelik su kemerlerinin günümüze ulaşabilen kalıntıları izlenmektedir.

   

    Su kemerleriyle birlikte Anıtsal çeşme binası, Antiocheia’nın Colonia Caesareia adını alıp, başkent konumuna ulaştığı I. yüzyıla tarihlenmektedir.

     SU KEMERLERİ: Roma İmparatorluk Dönemi’nin planlı şehircilik anlayışıyla, ortaya çıkan ve Anadolu’nun hemen her antik şehrinde gördüğümüz su iletim sisteminin belkemiği olan su kemerlerin en güzel örneklerinden biri Antiokheia’dadır.

   

        Günümüze ulaşan kemerlerin yüksekliği, 5m.-7m. arasında değişmekte olup. genişliği ise, 2.50m.’yi bulmaktadır. Kemer ayakları 4. m. yükseklikte olup, dikdörtgen blok taşlardan yapılmıştır. Kilit taşları bazen tek, bazen de birkaç taştan oluşmaktadır. Yarım daire şeklindeki kalkık kemerlerin işçilikleri farklı olmasına rağmen, yapının tamamında bütünlük gözlenmektedir.

         Kemerlerin bindiği iki ayak arasındaki açıklık 4.70m.-3.80m. arasında değişmektedir. Ayakların oturduğu taban arazinin durumuna göre bazı yerlerde kemerler üzerinde, bazı yerlerde ise 2-3m. yüksekliğindeki blok taşlardan yapılmış temeller üzerine oturmaktadır. Su kemerlerinin 200 metrelik kısmı aralıklı bölümlerle ayakta kalmıştır. Su Kemerlerinin, kentin tarihsel gelişimine göre yapıldığı varsayılarak M.S. 1. yüzyıla tarihlenmektedir.

    

    MEN KUTSAL ALANI:Antiokheia’nın yaklaşık 5 km. güneydoğusu’nda ve Gemen korusu doruğunda daha İlk Çağın erken dönemlerinden başlayarak Phrygia ve Pisidia yörelerinin en saygın tanrılarından biri olan Men’in önemli bir kutsal alanı yer almaktadır.

         Burada tapınılan Men, Men Askaios yada Men Askaenos diye anılıyordu.Etrafı Ay kabartmalı ve yazıtlı bir temenos duvarı ile çevrili alanın ortasında Tanrı Men’in tapınağı yer almaktadır.Kutsal yapının etrafında muhtelif fonksiyonları olan yapı toplulukları bulunmaktadır.Bunlar arasında tören salonu,rahip veya rahibe evleri oldukça dikkat çekmektedir.

        Araştırmacılar burada temenos (çevresi duvarla çevrili kutsal alan) içinde bir tapınak, daha küçük başka bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerinin yendiği bir ev (andron) ve ev benzeri, 20 kadar niteliği tam anlaşılamayan yapıdan oluşan bir kutsal alan ve daha sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş kilise kalıntıları bulmuşlardır. Kalıntıların İ.Ö. 4. - İ.S. 4. yüzyıllar arasına tarihlenen uzun bir sürece, dolayısıyla sağlam kökleri olan güçlü bir külte ait olduğu bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır.

        Men Anadolu’nun özellikle iç-batı bölgelerinde genel kabul görmüş, yoksul, güçsüz, hasta insanların koruyucusu, sembolü olan hilal şeklindeki Ay’ın gizemli gücüyle insanlara iyilik ve şifa dağıtan, kökleri İ.Ö.4.binde Mezopotamya’ya dek inen bir tanrıdır.  Men, genellikle omuzlarının üzerinde iki yana açılmış, benzerini Neolitik Döneme dek gördüğümüz gizemli semboller olan boynuz biçiminde ayça ( ay’ın ince hilal hali ) ile betimlenmiştir. Tanrı Men’in kutsal hayvanları boğa ve aslandır.

    KAYA MEZARLARI: Aşağıtırtar Köyü’nün, Eğirdir Gölü’nün Hoyran Gölü olarak adlandırılan üst bölümünde, gölün doğu kısmında kalan arazisinde, Kırk İnler-Dutlubük Mevkii’nde, cephesi göle bakan üçgen alınlıklı kaya mezarları bulunmaktadır. Cephe mimarisi bakımından, üçgen alınlığı bulan Friglerden etkilenmiş bir görünüm arz eden bu kaya mezarları, Frig ardından süren bir geleneğin kanıtı olarak görülebilirler. Uzunca bir süre, Hıristiyanlık devrine kadar tekrar tekrar kullanıldığı anlaşılmaktadır.

      Bunlardan en önemlisi ve en büyüğünde Kare şeklindeki mezar kapısının sağ yanında bulunan yazıtlı olanıdır. Yazıt Dört satır halindedir. Kapının üst kısmında kare şeklinde bir açıklık bulunmaktadır. İçerisi çobanlar tarafından in olarak kullanıldığı için oldukça harap durumdadır. Kapının tam karşısında yarım kubbe şeklinde yapılmış apsis bulunmaktadır. Apsis fresklerle süslüymüş, ancak bugün harap durumdadır. Hz. İsa ve melekler görülebilmekte bunların etrafında renkler seçilebilmektedir. Tavan üçgen tonoz şeklindedir. Bölgede girişleri mağara görünümünde olan üç kaya mezarı daha bulunmaktadır. Bunlarında içleri mezar odası olarak düzenlenmiş fakat çok harap olmuştur.

    LİMENİA ADASI: Yalvaç'a 25 km. uzaklıkta Gaziri Mevkii'nde Hoyran Gölü içerisinde bir ada olup, göl kenarına asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Adanın etrafını çevreleyen sur duvarlarından başka ada içerisinde, Artemis adına inşa edilmiş bir tapınak ile diğer yapı kalıntıları bulunmaktadır.